19 Mayıs 2009 Salı

düziçi yöresel kelimeler

A-
Alimiyon : Alüminyum.
Anarya :geri,geri gitmek.
Aporlo : Hoparlör.
Ağzının domarışından omar diyeceğini anlamak:hareketlerinden ne diyecegini anlamak.
Araya gitmek : İşe yaramayacak hale gelmek.
Addeyyyy : Şaşırma ünlemi
Avarlık : Sebze bahçesi.
-B-
Bahraç : Zorkun yaylasında bir mevkii.
Bahraz : Gürgen ağacı.
Bük : Çalı ve diken topluluğu.
Baldırcan : Patlıcan
Baldırcan : Patlıcan.
Bayak : Biraz Önce
Bamiye : Bamya
Berkitmek : Şıkıştırmak
Bocit : Sürahi
Böön : Bugün.
Bıldır:geçen yıl
Bire:seslenme sıfatı erkeklerde kullanılır.
Pirket : Biriket
Bıçkı:Testere
-C-Ç-
Cıbarmak=Kızarmak
Çot : Üstü kesilmiş ağaç bedeni.
Cırlavuk : Ağustos böceği.
Cıbılı: yaramaz,haylaz,şımarık
Cücük : Yavru kuş,Civciv.
Ciyan : Ceyhan.
Cingen : Çingene.
Cet : palamut kabuğu.
Çapıt : Kumaş Parçası
Çitil : Küçük kova
Çimmek : Yıkanmak
Camız : Manda
Çetil : Fide
-D-
Deplek : Tef
Dikeç : Kazık
Dulukmak : Biryerde takılı kalma
Dulda:kuytu yer
Dirgen : Tırmık
Demin : Az Önce
Darı : Mısır
Döş:Göğüs
-E-

Epcik : Ev
Essah:sahi
Enik:köpeğin yavrusu
Eşgi:ekşi
Elleham : Herhalde,sanki
-F-
Fasiliye : Fasulye.
Firez : Tarlada kalan ekin sapı,Anız
Firik : Olgunlaşmaya yakın, olgunlaşmamış erik, çağla gibi meyve, buğday ve mısır.
Fedik : Kaynamış buğday-mısır

-G-Ğ-
Gabırlık : Mezarlık
Gadagı aliim:günahını almak
Gavurgaç: Patlamış Mısır
Galan:bundan sonra
Gamalak-Kamalak: Çam kabuğu gövdesinden soyulduğunda, gövde ile kabuk arasında bulunan yumuşak kısım.
Göbelek : Mantar.
Gaçıl : Yol Açılmasını İstemek
Gön : Deri.
Gavurga : Kavrulmuş buğday.
Güçcük : Ufak.
Gece mitille yatar gündüz çalım satar:durumuna bakmadan konuşmak.
Gölük : Yük taşıyan at, beygir.
Gasıl : Hayvanlara yedirilmek üzere yeşil olarak biçilmiş arpa
Gümbür: Yayık
Gız : Kız
-H-
Haphap : Terlik
Heves : İstemek
Helke : Kova
Homça : Kalça kemiği
Hophopçu : Muavin
-I-İ-
İlahane : Lahana.
Irbık : İbrik
-K-
Kapsalık : Bahçe kapısı
Kömeç : Ebegümeci.
Kele : Belirtme Sıfatı Olarak Kullanılır (Kele Bacım Bak Hele Gibi......)
Kepdi : Yıkıldı.
Körez : Sigara izmariti.
Kemun : Kimyon.
Küncü : Susam
Köten : Pulluk
Kişlemek : Saplamak
Köska : Ucu yanmakta olan deynek
-L -
Leçelik : Volkanik taşlı arazi.
-M-
Motur : Traktör
Madeniz : Maydanoz
Mıh : Çivi
Mundar : Helal olmayan,pis
Mıkrıs : Cimri
Maşala : Çimlenmek üzere sebze tohumu ekilen yer.
-N-
Naylon : Traktör römorku
Nedicin : Ne yapacaksın
Namazla : Seccade
-O-Ö-
Ölük : Ölmüş.
Ötaçe : Bulunulan yerin karşı tarafı
Oneeeh : Şaşırma ünlemi
-P- R-
Petrol : Akaryakıt istasyonu
Piskevit : Bisküvi
Püsük : Kedi
Pontil : Pantolon
Pırtı : Giyecek
Pırttı : Kopma(ayrılma)
Peşkir : Havlu
Patan-Küten : Biraz, daha çok ama fazla değil.
-S-Ş-
seklem=Yarımdan biraz fazla
Sıvışmak = Kaçmak
Siyek : Saçak.
Şıkıdım gibi : Bütün dallardaki meyveler olgunlaşır, çok fazla.
Sıypak :Kaygan.
Sınmak : Denemek.
Sifir : Yağlı bulaşık.
Sundurma : Uzun ince kazık
Şora : Şurası
Şepeten :Küçük ve hoş kokulu bir kavun türü .Yenmez sadece koklanır.
Söfür : Sahur
-T-
Tomofil : Taksi, otomobil
Tor-Tozu : Çam fidanı dalları.
Tomus : Temmuz ayı
Toğga : Sıcak veya soğuk olarak içilebilen, ayran ve dövme ile yapılan bir çorba çeşididir.
Tomatis : Domates.
Tırıp : Çok.
Tummak : Suya dalmak
Teker : Bisiklet
Teken-Tüken: Birkaçtane, çok az, seyrek.
Teyyare: uçak
-U-Ü-

Urup: Çeyrek,dörtte bir.
Ürkütmek:Korkutma
Umsuluk:istediğini alamamış
-V-Y-
Yornuklanmak : Dinlenmek.
Yumuşak : Kemiksiz et
Yazı :Tarla,Kır.
Yörep: Yokuş
-Z -
Zomp : Tomruk
Zibil : Hayvan gübresi.
Zıkım : Zakkum.
Zopa : Sopa,deynek
Zumzuk : Yumruk
ve birazda karısık...
Abbağa: Çok temiz, bembeyaz
Alatoraşan: Yeni yetmeye verilen ad
Avrat: Erkeğin karısına hitap şekli
Bea: Bey anlamında
Berk kaçmak: Hızlı koşmak
Bola bata: Bolca bulunan
Celfin: Yeni yetme tavuğa, pilice verilen ad
Cıncık gibi: Yeni, apaçık, olduğu gibi
Culk adan: Yerine oturan, culk dile ses çıkaran
Cücük: Küçük kuş ve civcive verilen isim
Ölük: Ölmüş insan
Dikeç: Kazık
Bük: Çalı ve diken topluluğu
Çot: Üstü kesik ağaç bedeni
Körez, bızzık: Sigara izmariti
Göbelik: Mantara
Çağal: Çakıl ve küçük taşa verilen ad
Dadandırmak: Alıştırmak
Dıkılmak, Dıkmak: Girmek
Fıncıtmak: Fırlatıp atmak
Gâvur Müslüman belirsiz: Alaca karanlık
Gödelek: Şişman
Hış gımı: Pek bol
Bu kartlak: Bu kadar
Bundan keri: Bundan sonra
Gızmak: ısınmak
Kiriştek: Topaç
Kirpeden: Aniden, birden bire
Kirtik: Küçük sabun parçası
Avarlık: Sebze bahçesi
Siyek: Saçak
Cırlavuk: Ağustos böceği
Şıkıdım gibi: Dallarında çok meyve olduğunu anlatmak
Sınma: Deneme
Kölge: Gölge
Könçek: Kadın donu
Gurdalamak: Orasını burasını karıştırmak
Mavra: Abartılı anlatım, yalan
Oynaş tutmak: Kadınların yasak aşk yaşaması
Öndüç: Ödünç alma anlamında
Ötürmek: İshal olmak
Pançalamak: Avuçlamak
Pendir: Peynir
Pırtmak: Fırlayıp kaçmak
Pinnik: Kümes
Pörtlemek: Gözün dışarı fırlaması
Taman: Hani, hani ya
Teşt: Leğen
Tıngsırmak: hapşırmak, balgam çıkartmak
Umsuluk etmek: Karşısındakini umutlandırmak, fakat yapmamak
Varışın: Varınca
Yuymak, Yıykamak: Yumak, yıkamak
Yeğni: Hafif
Yekinmek: Ayağa kalkmak
Yetmek: Olgunlaşmak
Yornuklanmak: Dinlenmek
Yörep: Yamaç, bayır
Zonturlu: İri yarı şişman
Zorlatmak: Koşmak

16 Mayıs 2009 Cumartesi

100 dolara 500 dolar hacim

Mevsim yaz, aylardan ağustos...

Riviera kıyısında küçük bir kasaba. Yaz sezonu, ancak yağmur yağıyor ve kasaba bomboş. Herkesin birbirine borcu var ve kredi ile yaşıyorlar. Şans eseri otele zengin bir Rus geliyor ve resepsiyona 100 dolar bırakıyor. Ancak odayı beğenmezse parasını alıp gideceğini söylüyor ve yukarı çıkıyor. Otel sahibi parayı alır almaz kasaba olan borcunu ödüyor. Kasap, 100 doları hemen alarak toptancıya olan borcunu vermeye gidiyor. Toptancı büyük bir sevinçle parayı alıp, kriz nedeniyle kredili hizmet veren hayat kadınına götürüyor. Kadın parayı alıp aynı otele giderek oraya olan borcunu kapatıyor. Ve o anda Rus müşteri odadan geri dönüyor, odayı beğenmediğini söyleyip 100 dolarını geri istiyor. Parasını geri alan Rus müşteri, kasabayı terk ediyor. Rus müşterinin bu ziyaretinden somut olarak hiç para kazanan olmuyor. Ancak tüm kasaba borçlarından kurtuluyor.

8 Ocak 2009 Perşembe

bulut mu olsam

Denizin üstünde ala bulut
yüzünde gümüş gemi
içinde sarı balık
dibinde mavi yosun
kıyıda bir çıplak adam
durmuş düşünür.

Bulut mu olsam,
gemi mi yoksa?
Balık mı olsam,
yosun mu yoksa?..
Ne o, ne o, ne o.
Deniz olunmalı, oğlum,
bulutuyla, gemisiyle, balığıyla, yosunuyla.

ben senden önce ölmek isterim

Ben
senden önce ölmek isterim.
Gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mı zannediyorsun?
Ben zannetmiyorum bunu.
İyisi mi,beni yaktırırsın,
odanda ocağın üstüne korsun
içinde bir kavanozun.
Kavanoz camdan olsun,
şeffaf, beyaz camdan olsun
ki içinde beni görebilesin
Fedakarlığımı anlıyorsun
vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan
senin yanında kalabilmek için.
Ve toz oluyorum
yaşıyorum yanında senin.
Sonra, sen de ölünce
kavanozuma gelirsin.
Ve orada beraber yaşarız
külümün içinde külün
ta ki bir savruk gelin
yahut vefasız bir torun
bizi ordan atana kadar...
Ama biz
o zamana kadar
o kadar
karışacağız
ki birbirimize,
atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
yan yana düşecek.
Toprağa beraber dalacağız.
Ve bir gün yabani bir çiçek
bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
sapında muhakkak
iki çiçek açacak :
biri sen
biri de ben.
Ben
daha ölümü düşünmüyorum.
Ben daha bir çocuk doğuracağım
Hayat taşıyor içimden.
Kaynıyor kanım.
Yaşayacağım, ama ,çok, pek çok,
ama sen de beraber.
Ama ölüm de korkutmuyor beni.
Yalnız pek sevimsiz buluyorum
bizim cenaze şeklini.
Ben ölünceye kadar da
Bu düzelir herhalde.
Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bugünlerde?
İçimden bir şey :
belki diyor.

yaşamaya dair

1

Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi meselâ,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani, bütün işin gücün yaşamak olacak.

Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani, o derecede, öylesine ki,
meselâ, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut, kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel, en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.

Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, meselâ, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak, yani ağır bastığından.

1947

YAŞAMAYA DAİR

2

Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
yani, beyaz masadan
bir daha kalkmamak ihtimali de var.
Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini
biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına,
hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,
yahut da yine sabırsızlıkla bekleyeceğiz
en son ajans haberlerini.

Diyelim ki, dövüşülmeye değer bir şeyler için,
diyelim ki, cephedeyiz.
Daha orda ilk hücumda, daha o gün
yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.
Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,
fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz
belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.

Diyelim ki, hapisteyiz,
yaşımız da elliye yakın,
daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.
Yine de dışarıyla beraber yaşayacağız,
insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgârıyla
yani, duvarın arkasındaki dışarıyla.

Yani, nasıl ve nerde olursak olalım
hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...

1948

YAŞAMAYA DAİR

3

Bu dünya soğuyacak,
yıldızların arasında bir yıldız,
hem de en ufacıklarından,
mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,
yani, bu koskocaman dünyamız.

Bu dünya soğuyacak günün birinde,
hattâ bir buz yığını
yahut ölü bir bulut gibi de değil,
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.

Şimdiden çekilecek acısı bunun,
duyulacak mahzunluğu şimdiden.
Böylesine sevilecek bu dünya
"Yaşadım" diyebilmen için...

Şubat 1948

hasretimsin(nazımdan)

sen esirliğim ve hürriyetimsin
çıplak bir yaz gecesi gibi yanan etimsin
sen memleketimsin

sen ela gözlerinde, yeşil hareler
sen büyük, güzel ve muzaffer
ve ulaşıldıkça ulaşılmaz olan
hasretimsin

seni düşünmek

Seni düşünmek güzel şey, ümitli şey,
Dünyanın en güzel sesinden
En güzel şarkıyı dinlemek gibi birşey...
Fakat artık ümit yetmiyor bana,
Ben artık şarkı dinlemek değil,
Şarkı söylemek istiyorum.